Yaklaşık 1 asır önce Yunanistanı terk etmek zorunda
kalanların torunları, dedelerinin topraklarını ziyaret etti. Buralardan toprak
toplayan torunlar, dedelerinin mezarlarının üstüne serperek vasiyetlerini yerine getirdi
> SELANİK - Halil DELİCE Tuzladan İbiş ağanın köyü Kozluda (Plasternia), torunları dedelerinin evini aradı. Uzun aramalardan sonra buldular, ancak ev yıkılmış, geriye birkaç taşla arsa kalmıştı... Bre Hasan! Şimdi Karacaovanın dağlarına koyunlarımı yaysam. Çimenlerin üstüne sırüstü yatsam. Gökyüzüne doya doya baksam. Havasını içime çeksem. Kirazından fazla değil üç tane yesem. Bana öyle gelir ki bir anda ayağa kalkar, gençleşirim. Fazla değil, üç kirazcık yiyebilsem. Yüce Mevlamdan başka bir şey istemem. Edirnenin Kıyık semtinde, arkadaşları baş ucunda ölümü bekleyen Şaban Agaydı bunları söyleyen! 7 yaşında, Vodinaya (Edesse) bağlı 45 köyün çiçek gibi açtığı Karacaovayı ve onu çevreleyen dağları terk etmek zorunda kalan evladı fatihan torunu..Yalnız Şaban Aga değildi o toprakların hasretiyle yanan. Yüzbinler o hasretle kavruldu. Grebenede bıraktıkları kırmızı elmalı bahçelerini aradılar. ATA OCAĞINI ARADILAR Hasretin simgesi olan o elma bahçelerine, al kirazlara tekrar kavuşabilme ümidiyle yaşadılar. Ya kırk gün sonra ya da kırk yıl sonra döneceğiz diyerek bir gün oralara dönebilme ümidini hep içlerinde yaşattılar. Türkiyede kendilerine verilen ve Rumlardan kalan evlerinin önüne senelerce fidan dikmediler, nasıl olsa döneceğiz, bir de bunların ayrılık acısını yaşamayalım diye... Ama dönemediler. Ve Dramanın, Serezin, Vodinanın, Karacaovanın, Kavalanın hasretiyle gözleri açık gittiler. Torunlarına, Biz gidemedik, hiç olmazsa siz gidin, oraların toprağından toprak getirip mezarımızın üzerine serpin, belki hasret ateşimiz o zaman söner diye vasiyet ettiler. Ve torunları gittiler o ata topraklarına, iki tarafı da gelincik çiçekleriyle süslenmiş yollardan, kiraz ve elma ağaçları arasından, tam iki kırk yıl sonra. Dedelerinin doğduğu evleri aradılar, bir kısmı buldu, ama evden geriye yalnız harabe kalmıştı, bir kısmı da yalnızca arsasını bulabildi, bir kısmı ise hiçbir şey bulamadı. Koca Kuzey Yunanistanda, hem köyler de hem de şehirlerde tek bir Müslüman mezarı görmedik. 85 yıl önce Yunanistandan mecburi göçe tabi tutulan ve doğduğu topraklara hasret ölenlerin torunları, Lozan Mübadilleri Vakfının öncülüğünde dedelerinin bugün Yunanistanda kalan topraklarını; Selanik, Drama, Serez, Kılkış, Vodina (Edesse), Kesterye (Kastorya), Vardar Yenicesi (Gianitsa) şehirlerini, Sarışaban (Chrisipoli) kasabasını ve bunlara bağlı köyleri ziyaret etti. Dedelerinden nişan aradılar, onların soluduğu havayı teneffüs ettiler, içtiği suyu içtiler. Dedeleri gibi göç yaşayan, Türkiyeden gelip dedelerinin bıraktığı topraklara yerleşen Anadolu Rumlarıyla Türkçe konuşmanın güzelliğini yaşadılar. Kuzey Yunanistanda ilk durağımız Drama oldu, bizi Türkçe konuşan insanlar karşıladı. Bunlardan biri de 79 yaşındaki Konstantitis Kostas idi. Anne-babası Samsundan gelmiş. Bize kırık dökük Türkçesiyle eski Nusratlıyı anlattı. Nusratlıdan sonra, Tuzladan İbiş Ağanın köyü Kozluya (Plasternia) geldik. Uzun aramalardan sonra torunları, İbiş Ağanın mekanını buldular, ancak ev yıkılmış, geriye birkaç taşla arsa kalmıştı. Samsundan Mustafa Durkaya, baba vasiyetini tutarak buradan toprak aldı. İbiş Ağanın torunları, dedelerinin düğününü bilen 102 yaşındaki Tanaş Çakır ile tanıştılar, dedelerini görmüş gibi sevindiler. İlk gece Selanikte kaldıktan sonra ikinci gün Kılkışta ilk durağımız Tuzladan yolculuğa katılan ailelerin ortak köyleri, Sevindikli ve Sarıdoğanlı oldu. Nalbantoğlunun torunları Sarıdoğanlıda dedelerinin evlerini buldular, ama yıkılmış vaziyette. Kılkışta son durağımız Patrata, Hasan Kılıç amcanın dedesinin köyüne oldu. Hasan amca, bu köyde dedesinin anlattığı nehir gibi akan dereyi, kocaman çınar ağacını aradı. Ama bulamadı, herhalde küçük dere hasretle yanan dedenin gönlünde Tunaya dönmüştü. DAĞLAR ARASINDA 43 TÜRK KÖYÜ Ertesi sabah Kastoryayı (Kesterye) gezdik, harap vaziyetteki Ahmet Paşa Medresesiyle ağladık. Üçüncü durağımız Vodinaya (Edesse) vardık. Burada Garafi, Kapinyan ve Fuştan köylerine uğradık. Kaynanası için Serezden toprak ve su alan Sedat Kont öğretmenin dedesinin köyü Rafleçonayı aradık, ama bulamadık. Dağlar arasında yayılan ve üzerinde 45 Türk köyü bulunan Karacaovanın, Osmanlılar zamanındaki ismi Karacaabatmış, yani sonsuzluk ovası. Her tarafından su fışkıran, içinde nice şelaler olan ve ismi de Osmanlılar zamanında su şehri olan Vodinada (Edesse) konakladık. Dördüncü gün Osman Gazinin silah arkadaşı Evrenos Gazinin kurduğu Yenice-i Vardara geçtik. Burada Evrenos Gazi ve torunu Ahmet Beyin türbelerini ayakta bulduk, ancak içlerinde mezar yoktu. Dönüşte Kavalaya uğradık. Kavalada kiliseye çevrilen Ağa Camisiyle ağladık, Kavalalı Mehmet Ali Paşa külliye ve konağıyla iftihar ettik, şehrin anlatılmaz güzelliği karşısında da ciğerimizden vurulduk ve Türkiyeye döndük... SANKİ DEDELERİNİ GÖRDÜLER İbiş Ağanın torunları, Türkiyeden 17 yaşında göçen ve dedelerinin düğününü bilen 102 yaşındaki Tanaş Çakır ile tanıştı, sanki dedelerini görmüş gibi sevindiler. DEDESİNİN MEZARINA TOPRAK GÖTÜRDÜ Samsundan Mustafa Durkaya, babasının doğduğu evde oturan ve Anadoludan gelen Rum torunundan toprak aldı, babasının mezarı üzerine serpebilmek için... Mübadele nedir? 30 Ocak 1923 yılında imzalanan Mübadele Anlaşmasıyla, Yunanistan topraklarında yaşayan Müslümanlarla Türkiye topraklarında yaşayan Ortodoks Rumlarının, karşılıklı olarak göç ettirilmesine karar verildi. Batı Trakyada yaşayan Müslümanlar ve İstanbullu Rumlar, bundan hariç tutuldu. Bu antlaşma uyarınca 1923 Kasım-1925 tarihleri arasında Türkiye ve Yunanistanda yüzbinlerce kişi anavatanlarından ayrıldı. Türkiyeden göç edenler Yunanistanda, Yunanistandan göç edenler de Türkiyede yerleşmek mecburiyetinde bırakıldılar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder