6 Temmuz 2021 Salı

Tanrıdağı Yörükleri ve Çağlayık köyü Tarihçesi

 

  Yörük kelimesi “yörü-mek” fiilinden -k ekiyle yapılmış bir ad olup “yürüyen” demektir; sözlükte “göçebe, göçer-ev, göçer” mânasına gelir. Bu yörükler çok yayılmış olup Kavala, Drama, Serez, Demirhisar, Rusçuk, Tırnova, Hezargrad, Niğbolu’da yoğun bir şekilde yaşarlardı. Tanrıdağı yörüklerinin bütün nüfusunun 100.000 olduğu tahmin edilmiştir.

  Atçekenler (Asıl isim: Tanrıdağı Türkmenleri/Karagöz Yörükleri)Türkler'in Oğuz Boyu'nun,Bozoklar kolundan Gün Han oğlu Kayı Han neslinden topluluktur. Bu topluluğun onkunları Şahin'dir. Resmi kayıtlarda Tanrıdağı Türkmenleri veya Tanrıdağı Yörükleri olarak bilinir.

   Konya bozkırları ve çevresinde yaşayan Tanrıdağı Türkmenlerine zamanla Atçeken denilmiştir.Atçeken ismi çok iyi ve cins atlar yetiştirdiklerinden dolayı verilmiştir. Büyük Selçuklu DevletiKaramanoğulları Beyliği ordularında görev almışlardır.Selçuklu ve Osmanlı ordularına at yetiştirmişlerdir. Malazgirt zaferinden sonra Süleyman Şah komutasında Anadolu'ya girmişler ve Konya'ya gelmişlerdir. Konya'nın fethi ile Konya bozkırlarına yerleşen ilk Türk yörükleridir. Çoğunlukla Konya bozkırlarında konar-göçer yaşam sürdürmekteydiler.Kesin olarak Kayı boyu'ndan olsalar da Atçeken aşiretlerine zamanla birçok cemaat ve boy dahil olmuştur.

   Atçekenler’in yaşadıkları coğrafya genel olarak, Doğu-Batı doğrultusunda AksarayAkşehir, Kuzey-Güney doğrultusunda Ankara-Konya - Karaman arasında kalan Konya ovası, diğer bir ifade ile Konya bozkırları ve çevresidir. Bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu döneminde Balkanlar'a iskan edilmiştir.

    Osmanlının, Anadolu’da hakimiyetini engelleyen Karaman Beyliği’nin ordu gücünü oluşturup ayakta kalmasını sağlamışlar ve Osmanlının himayesini kabullenmeleriyle Karaman Beyliği’nin Osmanlı himayesine girmesinde rol oynamışlardır.

    Atçeken Beyleri, Cumhuriyetin kuruluşuna kadar bulundukları bölgedeki vergileri devlet adına tahsil etmişlerdir.İslam dinine ve Türk milliyetçiliğine aşırı bağlıdırlar. Tarımdan çok hayvancılıkla ilgilendikleri ve Konya bozkırlarında konar-göçer oldukları için Konya'ya getirilen eker-biçer kişiler nedeniyle topraklarının azalması ile ihtilafa düşmüşler ve bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu tarafından Avrupa'ya birçok kez iskan edilmişlerdir.

   II.Mahmut döneminde vergi vermeme hakları kaldırılmak istendiyse de başarılı olunamamıştır bu nedenle birçok kez Balkanlar'a iskan edilmişlerdir.Günümüzde bu aşirete mensup olup Atçeken sıfatını soy isim olarak kullanan ailelerde vardır.

 

               Bir Mübadil Köyü ÇAĞLAYIK’ın Tarihçesi

 

   Osmanlı döneminde SELANİK Vilayeti,DRAMA Sancağı,SARIŞABAN Kazası’na bağlı olan Çağlayık’ın  Kelime anlamı:''İki Dere''demektir.

 

*1607 yılında Sultan 1.Ahmet döneminde KONYA BOZKIRLARI'ndan Tanrıdağı (Karagöz,Atçeken)yörükleri olarak 90 Hane (450 Kişi) gittiğimiz ÇAĞLAYIK'a 1924'te veda ettik.

*Selanik Vilayeti Drama Sancağı Sarışaban Kazasına Bağlı "ÇAĞLAYIK" (Dipotamos)zaman içerisinde bazen köy bazen de kaza merkezi olarak idari yapıdaki yerini almıştır.Çağlayık Kaza Olduğunda 2 Köyü Bulunmaktaydı.Bunlar:Mescidli ,Boynukızıllı

*1911 Yılı Yunan istatistiklerine göre 1.097 müslüman türk nüfusu bulunmaktadır.

*Mübadil büyüklerimiz Çağlayık'ın 300-350 hane olduğundan bahseder.

*Mübadele Kararı sonrası Kavala limanından 01.06.1924 tarihinde

Drama/Kozlu Köyü ile birlikte toplamda 2.224 Kişi "SAKARYA"adlı vapur ile

9 günlük yolculuk sonrası Samsun'a gelmişlerdir.

*ilk etapta Günümüzdeki Samsun Atatürk Heykeli ile Kent Müzesi Arası alandaki 4-6 ay yaşadıktan sonra 7 köye bölünerek:


Samsun'da;

*Vezirköprü'de;Aydoğdu ve Tekkekıran

*Havza'da;Tahna (Kayabaşı)

*Tekkeköy'de;Karaperçin,Aşağıçinik(Çayleyik Mahallesi),Kelkaya (Altınkaya)

*Canik'te;Devgeriş'in Bir Kısmı ve Hasköy(Papasköy)'de 3-5 hane Çağlayıklı İskan Olmuştur

Ayrıca;

*Amasya- Gümüşhacıköy-Maden Köyü'ne 3-5 Hane ÇAĞLAYIKLI aile iskân edildi

*İzmir ili Bergama ilçesi Çandarlı nahiyesine de 1 Kişi Edildi. iskan edilen fırıncı İbiş eşi Lacor

*Çağlayık'a Türkiye'den,Trabzon Sürmene-(Yemişli)Maçka Ve Niğde'den Rum Mübadiller Iskan Edilmiş.Sonrasında Bir Çoğu Çağlayık'tan Kanada-Toronto'ya Göç Ettiler.


 

 

Mübadillerden Kalan Hatıralar-16

 


''Ailem 4 yıl dağda yaşamış’'

Atanassios Fundaoğlu (78, Yunanistan Kozani): “Samsun Asarcık’ta yaşarken, 1922’de Yunanistan’ın Kozani şehrindeki Roditis köyüne mübadil olarak gönderilmişiz. Ailemiz Samsun’da rençberlik yapıyormuş. 120 canın yaşadığı köyümüzü askerler 1918’de yakmış. O tarihe kadar Türklerle aralarında hiçbir problem yokmuş. Ailem ve diğer köylüler 4 yıl Samsun’da dağda yaşamış. Dağlardaki otları pişirip yemişler. Bir kısmı açlıktan ölmüş. Annemle babam Yunanistan’a ayrı vapurlarla gönderilmişler. İnsanlar çocuklarını bile götürememiş. Yunanistan’a geldiklerinde annem de babam da Rumca konuşamıyormuş. Ben 3 kere gidip gördüm oraları. Çocuklarım Türkçeyi biliyor. Ben 10 yaşıma kadar doğru dürüst Rumca bilmiyordum. Roditis’teki evimizde hep Türkçe konuşuluyordu.”

Mübadillerden Kalan Hatıralar-15

 


Bizde kötü olay olmadı, Rumlarla helalleştik’

Mehmet Güven (105, İstanbul):

“Selanik’te yaşıyorduk. Önce Türkiye’deki Yunanlılar, Yunanistan’a bizim köye yerleşti. 1923 yılının kışını onlarla beraber geçirdik. Bizim köyde kötü olaylar olmadı. Komşumuz Rum ailenin koyunlarını bizimkilerle beraber otlatırdım. Bir çocukları vardı. Damadım birkaç yıl önce Yunanistan’daki köyümüze gidince onu da gördü. O çocuk şimdi 90 yaşında ve beni hatırladığını söylemiş. 1923 yılının baharında Rumlarla helalleştik ve kaçtık. Son trenle Selanik’e ulaştık ama vapur bulamadık. 5-6 gün boyunca bir dağın başında çadırlarda kaldık. Yunan Hilal-i Ahmer’i (Kızılay) bize yemek verdi. Sonra gemi geldi, Tuzla’ya gittik. Celaliye’ye yerleştik. Bereketli bir yerdi, çok sıkıntı çekmedik.”

Mübadillerden Kalan Hatıralar-14

 


Bulgarlar ve Yunanlılar köylerimizi basmaya geliyordu

Mehmet Filiz (92, İstanbul):

“Doğum tarihim 19 Mayıs 1919.

4.5 yaşımdayken Yunanistan’dan buraya geldim. Selanik’in Sarı Şaban kazasındaki Bayram köyünde yaşıyorduk. Dedemin büyük bir arazisi ve 600-700 baş hayvanı vardı. Annem ve ben 1923 yılında mübadele ile Türkiye’ye gönderildik. Hem Bulgarlar hem Yunanlılar köyleri basmaya geliyordu. Onlardan kurtulmak için ormana veya dağ eteklerine saklanıyorduk. Herkes canını kurtarmaya çalışıyordu. Mübadele duyulunca, önce Yunanlılar köyümüze geldi. Sonra bizi trene bindirdiler. Annem, ben ve babaannem yola çıktık. Tren kalabalıktı. İnekler, eşekler ve insanlar aynı vagonda yol aldık. Babaannem hastaydı, hastaneye gönderdiler, bir daha bulamadık. Darıca’da bize ev verdiler. Sonrasında da nerede para varsa, orada çalıştık.

Mübadillerden Kalan Hatıralar-13

 

Ayrılırken Rumlar taşladı

Kazım Gönen (97, İstanbul):

“Mübadeleden önce savaş vardı. Baskın olduğunda, kız çocuğu olanlar Rumlar veya Bulgar eşkiyalar kaçırmasın, tecavüz etmesin diye çocuklarının yüzünü isle siyaha boyayarak dev testilerin içine saklardı. Mübadil olarak Türkiye’ye geldiğimizde 13 yaşındaydım. Biz gelmeden Rumlar köyümüze yerleşmeye başladı. Fransa’dan gelen büyük bir araca bindirdiler. Aracın yakınlarından geçen Rumlar taş yağdırıyordu. Zor bela Selanik’e ulaştık. Çiftçilikle ilgilendiğimiz için en uygun yer Çatalca’ydı. Türkiye’ye geldiğimde Türkçe bilmiyordum. Burada öğrendim. Yunanistan’daki evimiz çok güzeldi. Buradaki ise kümes gibiydi. Fakirdik. Çok büyük eziyet çektik.”

 


Mübadillerden Kalan Hatıralar-12

 YA ZEYTİNİNİ VER YA DA CANINI

GİRİT KANDİYE 1918 YILLARI BABAM HASAN 8 yaşında imiş.Zeytinliğimize gidip gelirken babamıda gõtürmeye başlamış.

Günlerden birgün sabah erkenden at arabasıyla yola çıkmışlar.Akşama kadar zeytin toplamışlar.Akşama doğru birileri bizlerin çevresini sardığını gõrdük.Babam İBRAHİM ne istiyorsunuz diye sordu.Bize zeytin ver dediler.

Babam az düşündükten sonra,bir çuval zeytini arabadan indirdi ve onlara verdi.Zeytini alıp gittiler.Ben Hasan babama sordum.Niye zeytini parasız verdin dediğimde beni atlattı,sonra konuşuruz dedi.

1918 yılında artık Girit Kandiye de çeteler yol kesmeye,bahçe bağ talanı,her türlü kötülüğü yapmaya başladılar.

Dedem İBRAHİM babam HASAN a bu tanımadığımız insanlar zarar vermesin diye akıllı davranmış ve bir çuval zeytini parasız vermiş .

BABAM HASAN A ZARAR VEMESINLER DİYE AKILLI DAVRANMIŞ.

YA ZEYTİNİNİ VER YADA CANINI Babam Hasan Akman dan bana hatıra.

Bende sizlerle paylaşma şerefine ulaştım.(Kaynak:VEDAT AKMAN

Mübadillerden Kalan Hatıralar-11

 

Iskece-Mamatlı

Izmit-Kartepe-Arslanbey

Anneannem ile dedem Drama ile İskeçe arası MAHMATLI/MAMATLİ şimdiki DAFNONAS köyünden. 663 Kişi çıkmışlar kayıtlara göre köyden mübadelede.. Bir gece haber gelmiş yarın gidiyorsunuz diye .Aslında ilkin mübadeleye tabi tutulmamışlar.Ama dindar ve atatürkçü olan Mesta Karasu'yun güneyinde kalan 18 köy sonradan Lozan delinerek mübadeleye zorla tabi tutulmuşlar maalesef .

Bir gün bir gecede hazırlanmışlar..

Anneannemİ ben hayal meyal hatırlıyorum ..

İsmi Naciye Sert..

Kendi dedemle evli biri kucakta,emzikte bebek,biri de 1.5 yaşlarında 2 bebekle çıkmışlar MÜBADELE yolculuğuna.. Garibim,emzikteki bebeğini gemide kaybetmiş. Farketmiş bebeğin öldüğünü, ama dedeme söylememiş.

Gemide ölü kokusu olunca köpek başlıkları sarmış Gemiciler ,görevliler gemiyi köpek başlıkları sarıyor, kimse ölü varsa versin diye anonslar yapıp,kontroller yapmış.Hemen ineriz sanmış rahmetli anneannem.Bir iki gece geçti galiba dermiş annemlere anlatırken

yaşmağının altından emziriyor numarası yapıp savmış, kontrol edenleri .Kimbilir bini geçmiştir okuduğum ayet-el Kürsi kıyıya çıkana kadar dermiş annemlere..

Evladı köpek başlıklarına atılmasın diye fedakarlığa bakın. Kıyıya yaklaşmış SEYMEN-BAŞİSKELE SAHİLİNE KARABİGA MÜBADELE GEMİSİ .. hemen dedeme söylemiş, sessizce oracıkta çadırlar kurulmaya başlamadan gömmüşler bir iki akraba ile.

O gece bir yağmur yağmış ki gök delinmiş sanki .Üzüntü ve yorgunluktan dedem ark kazmadan çadırı kurmuş yatmışlar.Alttan saldıkları sudan 2.çocukları Ferhat da sabah hastalanmış ve ikindiden sonra Onu da bebek Havanın yanına gömmüşler

Bir mübadele iki evlat almış anneanneciğimden ..!(Kaynak-Aybüke Ünal)


 

Mübadillerden Kalan Hatıralar-10

 

---Annemin babası büyükannesi Selanik rumhisardan gelmişler. Annemin annesi ve teyzesi Rumların yaptıkları mezalimi her zaman anlatırdı. Köşkleri olduğundan birde kaysı bahcelerinden gözleri sanki o günleri yaşar gibi anlatirlardı. Ayaklı tarih gibiydiydiler.

                                                       -------

---Babannem asker görünce ağlardı. Sınıra kadar günlerce öküz arabasiyla dere içlerinden aç susuz gelmeyenin sler her an Bulgarjar kesecek diye. Rahmetli annesi demiş ki ilk Türk askerini göreyim sarilip opecem diye aht etmiş. Nice çileli yoldan sonra sınıra gelmişler tren istasyonu varmış. Orda askerker varmış. Osmai kadın evladı yaşında da olsa nanahrem erkeği öper mi. Ana adak adamış bı kez. Oğlunu göndermiş git asker abinin şapkasını işte gel biraz demis. Necip. 13 yaşında. Askerden almış gelmiş şapkayı ve annesi gözyaşları içinde şapkayı öperek. Ahtini yerine getirmiş.

*Hele dedemin n abisi vardiUzeyr İzci 16yasinda Selanik köyden askere alınması s on yıl cepheden cepheye. Hiç haber alınamamış

Ailesi köylüleri muhacir çıkmış gelmiş Anadolu'ya. Nasıl ve sonra savaş birince gidip sınırdan ailesini sormuş içerde iz süre süre Bursa Balıkesir Bergama.. kolay değil o zamanın sartlari. Gelip bulmuş

Ve nişanlısıni birakmismis köyde. 15 yaşındaymış o. Kız kimseyle evlenmemiş. Sağ olduğunu bilmiyormus

Yine aynı köylü oldukları için iki dünür aile birbirinden kopmadan muhacir gelmisler. Ve askerden dönmesi mucize olmus tabi. Ve Berggamada evlenmişler.( 3.Kusak Nevrokop Mübadili Ayse Izci coskuner)

                                                                    -----

 

--KAVALA-Sarışaban-Karamanlı Samsun-Tekkeköy-Kerpiçli

Mübadil Halil ERGÖZ

(?-1977)

Halil Ergöz 1908 de Abdülhamit'ın Selanik'te Alaatini köşküne getirilişini tren istasyonunda izlemiş, Yunan Mezalimini yaşamış,Rüstiye'yi bırakmak zorunda kalmış..

-Babası Çalı Harmanina maruz kalmış. ayaklarinda giren çalılar çıkmamış 6 ay boyunca sırtüstü yatir halde durmuş ayakları çürümeye başlamış.Rum Komsusunun tavsiye ile köpek sütü ayaklarına sürerek iyileşmiş


Mübadillerden Kalan Hatıralar-9

 

Yaklaşık 1 asır önce Yunanistanı terk etmek zorunda kalanların torunları, dedelerinin topraklarını ziyaret etti. Buralardan toprak toplayan torunlar, dedelerinin mezarlarının üstüne serperek vasiyetlerini yerine getirdi

> SELANİK - Halil DELİCE Tuzladan İbiş ağanın köyü Kozluda (Plasternia), torunları dedelerinin evini aradı. Uzun aramalardan sonra buldular, ancak ev yıkılmış, geriye birkaç taşla arsa kalmıştı... Bre Hasan! Şimdi Karacaovanın dağlarına koyunlarımı yaysam. Çimenlerin üstüne sırüstü yatsam. Gökyüzüne doya doya baksam. Havasını içime çeksem. Kirazından fazla değil üç tane yesem. Bana öyle gelir ki bir anda ayağa kalkar, gençleşirim. Fazla değil, üç kirazcık yiyebilsem. Yüce Mevlamdan başka bir şey istemem. Edirnenin Kıyık semtinde, arkadaşları baş ucunda ölümü bekleyen Şaban Agaydı bunları söyleyen! 7 yaşında, Vodinaya (Edesse) bağlı 45 köyün çiçek gibi açtığı Karacaovayı ve onu çevreleyen dağları terk etmek zorunda kalan evladı fatihan torunu..Yalnız Şaban Aga değildi o toprakların hasretiyle yanan. Yüzbinler o hasretle kavruldu. Grebenede bıraktıkları kırmızı elmalı bahçelerini aradılar. ATA OCAĞINI ARADILAR Hasretin simgesi olan o elma bahçelerine, al kirazlara tekrar kavuşabilme ümidiyle yaşadılar. Ya kırk gün sonra ya da kırk yıl sonra döneceğiz diyerek bir gün oralara dönebilme ümidini hep içlerinde yaşattılar. Türkiyede kendilerine verilen ve Rumlardan kalan evlerinin önüne senelerce fidan dikmediler, nasıl olsa döneceğiz, bir de bunların ayrılık acısını yaşamayalım diye... Ama dönemediler. Ve Dramanın, Serezin, Vodinanın, Karacaovanın, Kavalanın hasretiyle gözleri açık gittiler. Torunlarına, Biz gidemedik, hiç olmazsa siz gidin, oraların toprağından toprak getirip mezarımızın üzerine serpin, belki hasret ateşimiz o zaman söner diye vasiyet ettiler. Ve torunları gittiler o ata topraklarına, iki tarafı da gelincik çiçekleriyle süslenmiş yollardan, kiraz ve elma ağaçları arasından, tam iki kırk yıl sonra. Dedelerinin doğduğu evleri aradılar, bir kısmı buldu, ama evden geriye yalnız harabe kalmıştı, bir kısmı da yalnızca arsasını bulabildi, bir kısmı ise hiçbir şey bulamadı. Koca Kuzey Yunanistanda, hem köyler de hem de şehirlerde tek bir Müslüman mezarı görmedik. 85 yıl önce Yunanistandan mecburi göçe tabi tutulan ve doğduğu topraklara hasret ölenlerin torunları, Lozan Mübadilleri Vakfının öncülüğünde dedelerinin bugün Yunanistanda kalan topraklarını; Selanik, Drama, Serez, Kılkış, Vodina (Edesse), Kesterye (Kastorya), Vardar Yenicesi (Gianitsa) şehirlerini, Sarışaban (Chrisipoli) kasabasını ve bunlara bağlı köyleri ziyaret etti. Dedelerinden nişan aradılar, onların soluduğu havayı teneffüs ettiler, içtiği suyu içtiler. Dedeleri gibi göç yaşayan, Türkiyeden gelip dedelerinin bıraktığı topraklara yerleşen Anadolu Rumlarıyla Türkçe konuşmanın güzelliğini yaşadılar. Kuzey Yunanistanda ilk durağımız Drama oldu, bizi Türkçe konuşan insanlar karşıladı. Bunlardan biri de 79 yaşındaki Konstantitis Kostas idi. Anne-babası Samsundan gelmiş. Bize kırık dökük Türkçesiyle eski Nusratlıyı anlattı. Nusratlıdan sonra, Tuzladan İbiş Ağanın köyü Kozluya (Plasternia) geldik. Uzun aramalardan sonra torunları, İbiş Ağanın mekanını buldular, ancak ev yıkılmış, geriye birkaç taşla arsa kalmıştı. Samsundan Mustafa Durkaya, baba vasiyetini tutarak buradan toprak aldı. İbiş Ağanın torunları, dedelerinin düğününü bilen 102 yaşındaki Tanaş Çakır ile tanıştılar, dedelerini görmüş gibi sevindiler. İlk gece Selanikte kaldıktan sonra ikinci gün Kılkışta ilk durağımız Tuzladan yolculuğa katılan ailelerin ortak köyleri, Sevindikli ve Sarıdoğanlı oldu. Nalbantoğlunun torunları Sarıdoğanlıda dedelerinin evlerini buldular, ama yıkılmış vaziyette. Kılkışta son durağımız Patrata, Hasan Kılıç amcanın dedesinin köyüne oldu. Hasan amca, bu köyde dedesinin anlattığı nehir gibi akan dereyi, kocaman çınar ağacını aradı. Ama bulamadı, herhalde küçük dere hasretle yanan dedenin gönlünde Tunaya dönmüştü. DAĞLAR ARASINDA 43 TÜRK KÖYÜ Ertesi sabah Kastoryayı (Kesterye) gezdik, harap vaziyetteki Ahmet Paşa Medresesiyle ağladık. Üçüncü durağımız Vodinaya (Edesse) vardık. Burada Garafi, Kapinyan ve Fuştan köylerine uğradık. Kaynanası için Serezden toprak ve su alan Sedat Kont öğretmenin dedesinin köyü Rafleçonayı aradık, ama bulamadık. Dağlar arasında yayılan ve üzerinde 45 Türk köyü bulunan Karacaovanın, Osmanlılar zamanındaki ismi Karacaabatmış, yani sonsuzluk ovası. Her tarafından su fışkıran, içinde nice şelaler olan ve ismi de Osmanlılar zamanında su şehri olan Vodinada (Edesse) konakladık. Dördüncü gün Osman Gazinin silah arkadaşı Evrenos Gazinin kurduğu Yenice-i Vardara geçtik. Burada Evrenos Gazi ve torunu Ahmet Beyin türbelerini ayakta bulduk, ancak içlerinde mezar yoktu. Dönüşte Kavalaya uğradık. Kavalada kiliseye çevrilen Ağa Camisiyle ağladık, Kavalalı Mehmet Ali Paşa külliye ve konağıyla iftihar ettik, şehrin anlatılmaz güzelliği karşısında da ciğerimizden vurulduk ve Türkiyeye döndük... SANKİ DEDELERİNİ GÖRDÜLER İbiş Ağanın torunları, Türkiyeden 17 yaşında göçen ve dedelerinin düğününü bilen 102 yaşındaki Tanaş Çakır ile tanıştı, sanki dedelerini görmüş gibi sevindiler. DEDESİNİN MEZARINA TOPRAK GÖTÜRDÜ Samsundan Mustafa Durkaya, babasının doğduğu evde oturan ve Anadoludan gelen Rum torunundan toprak aldı, babasının mezarı üzerine serpebilmek için... Mübadele nedir? 30 Ocak 1923 yılında imzalanan Mübadele Anlaşmasıyla, Yunanistan topraklarında yaşayan Müslümanlarla Türkiye topraklarında yaşayan Ortodoks Rumlarının, karşılıklı olarak göç ettirilmesine karar verildi. Batı Trakyada yaşayan Müslümanlar ve İstanbullu Rumlar, bundan hariç tutuldu. Bu antlaşma uyarınca 1923 Kasım-1925 tarihleri arasında Türkiye ve Yunanistanda yüzbinlerce kişi anavatanlarından ayrıldı. Türkiyeden göç edenler Yunanistanda, Yunanistandan göç edenler de Türkiyede yerleşmek mecburiyetinde bırakıldılar


 

Mübadillerden Kalan Hatıralar-8

 

--SELANİK SANCAĞI,KARACAABAD KAZASI,EVLADI FATİHAN KAYITLI GUSTULÜP KÖYÜNDEN 1924 YILINDA MÜBADELEDE GELEN AİLENİN HİKAYESİ

Osmanlı dönemi Selanik sancağına bağlı Karacaabad kazası göstelup köyünde 1700 yılı Hasan bey oğlu Ahmet 1751 doğumlu döneminde devlet arşiv kayıtlarında lakabı yazıcı olarak kayıtlı oğlu Hüseyin 1799 doğumlu Hüseyin Efendinin oğlu [buraya kadar olan secere bilgisi 1831 yılı nüfus defterinden] İpekçi Yazıcı lakaplı (burdan itibaren secere TC Nüfus Müdürlüğü) Mehmet Efendi Fustan köyünden Ümran Hanım ile evlenir.Bu evlilikten Hüsnü,Basri ve isimli üç çocukları olur.

Mehmet Efendi'nin erkek kardeşi Molla lakaplı Hasan Efendi ortalığı kasıp kavuran eşkiyalar tarafından öldürülür.Öldürülen Mehmet ile kız kardeşi Havva'nın mezarları Gustulüp köyünde bulunmaktadır.

Mübadele herşeyi değiştirir.Mehmet Efendi'nin eşide 1924 yılında mübadele ile İstanbul'a gelir ve Bahçeköy'e iskan edilerek yaşamını burada sürdürür ve 1937 yılında vefat ederek Bahçeköy mezarlığına defnedilir.

Eşkiyalar tarafından öldürülen Hasan Efendi'nin oğlu Cemal ise İzmir Reisdere köyü Alaçatı'ya iskan edilir.

Yazıcı Mehmet Efendi mübadele olana kadar köyünün en tanınmış adamlarından biri olarak kendisini kabul ettirir.Komşu köylerde de saygınlığı olan sözü sohbeti dinlenen biridir ve köye gelen mülki erkanı karşılama,ağırlama,misafir etme görevlerini severek yerine getirir.Köyün konuksever aile reisi Yazıcı Mehmet Efendi köyünde etrafı taş duvarlarla çevrili,yemiş ağaçlarıyla dolu bahçe içindeki iki katlı evde ikamet eder.Konuklarını da burada ağırlar.Yazıcı Mehmet Efendi'nin çocukları bu evde doğar,mübadeleye kadar burada yaşarlar.Geçimlerini dutçuluktan ve tarlalarında ektikleri değişik ürünleri satarak sağlar.Tarlada çalıştıkları bir günde acı bir sonla karşılaşırlar.Nişanlı olan oğlu kaza ile bacağını orakla keser,üç gün sonrada vefat eder.Diğer oğlu Basri Efendi'nin iki çocuğu vardır 1930'lu yıllarda genç yaşta vefat eder.Bir diğer oğlu olan Hüsnü 1893 yılında Karacaabad Gustulüp köyünde doğar,büyür evlenir.Ana-babasından ayrılmaz,birlikte yaşarlar,aynı işi yapar,aynı işte çalışırlar.

Hüsnü Efendi'nin bir kızı vardır.Askerlik görevi için Trablusgarp'a gideceğinden eşinden kızından ayrılacaktır.O günün koşullarına göre hayli de dünyalığı vardır.Birini teslim etmesi gerekir dünyalığını.Çok varlıklı olan kayınpederini en sağlam olarak görür ve kayınpederine ''Ben askere gidiyorum.Bir teneke altınım var.Ölürsem senin ama askerden döndüğümde sorun yok.Ama bir olay olduğunu anladığında altınları şu ağacın altına göm,dönersem oradan alırım.''der.İstediği gibi olur ve askerden sağ salim döner ama beklediği gibi olmaz.Çünkü kayınpederi,karısı ve kızı o dönem çok yaygın olan kolera hastalığından ölür.Bu durumda yapacağı tek şey ağacın altını kazmak ve altınları aramaktır.Öyle yapar ve ne kadar kazıp dursada ağacın altında hiçbir şey bulamaz.Demek ki kayınpederi söylediklerini dikkate almamış ve kendi bildiğinde hareket etmiştir.Hüsnü Efendi bu olayı unutmaz ve önemli bir anı olarak anlatırdı.

Hüsnü Efendi,aynı köyden 1903 doğumlu Hasine Asiye Hanım'la evlenir.Hüsnü Efendi de 1924 yılında mübadele ile Türkiye'ye gelir ve Bahçeköy'e iskan edilir.Geldikleri yerde bıraktıkları malları kadar alamadılar ( tasfiye talepnamesinde bıraktığı malların değeri 1300 altın değerinde) kendilerine verilenden de şikayetci olmaz.Mübadele gereği Bahçeköy'den ayrılan Rumlardan kalan bir ev ve sekiz dönüm tarla verilir kendisine.Ama meydana gelen yangınla yanar kül olur evi bir başka eve geçer.Bugün Bahçeköy'de meydan olarak görünen yer Yazıcı Hüsnü Efendi'nin evinin bulunduğu yerdir.

Hasine Asiye Hanım evin yanmasına çok üzülür.Çünkü ev hem çeşmeye yakın hem de köyün tam merkezindeydi.Ama çok geçmez birkaç yıl sonra yanan evin karşısında bir arsayı 1940 yıllarında satın alır ve alt katları dükkan olmak üzere iki katlı iki ev yaparlar.Birinde kendisi,diğerinde çocukları oturur.Daha ileri yıllarda beş erkek birleşerek 1972 yılında iki apartman inşa ederek yaşamlarını burada sürdürürler.

1934 yılında Soyadı Kanunu çıkınca Hüsnü Efendi lakapları olan ''YAZICI''yı soyadı olarak alır.

Hüsnü Efendi 1940-1970 yılları arasında Bahçeköy'e gelen misafirleri ağırlar,misafir eder,evi yeterli olmazsa kahvehanesini yatacak yer olarak tahsis ederdi.

Hüsnü Efendi'nin yaptığı işler arasında çiftcilik ve hayvancılık da vardı.Çiftçi olarak yetiştirdiği ürünleri Büyükdere-Tarabya-Yeniköy gibi yerleşim bölgelerine götürüp satardı.Hayvancılığını da devam ettirdiği için hayli tanıdığı,eşi-dostu ve arayanı vardı.

Hüsnü Efendi'nin kısa süreli bir de Edirne olayı oldu.Bu serhat şehrinde fazla kalamaz ve tekrar Bahçeköy'e döner.

Hüsnü Efendi beş erkek bir kız olmak üzere altı çocuk sahibi olur.Eşini 1968 yılında kaybeder,kendisi de 1972 yılında rahmetine kavuşur.Anlattığına göre memleketindeki yaşamı varlıklı olduğu ve güzel geçtiğidir.

Beşi erkek biri kız altı çocuğu günün koşullarına göre varlıklı olarak iyi bir yaşam sürdüler.Çocukları;ormancılık,bakkalık,kasaplık,yemcilik,kahvecilik,hayvancılık ve bahçecilik işleri ile uğraştılar.Kız çocuğu Necibe Bahçeköy'de evlilik yaptı.Erkek çocuklarından,Süleyman Yazıcı 1950'li yıllarda Orman işletmesinde ihalelere girerek ağaç alıp,satışını yapardı.Mehmet Yazıcı odunculuk ve nakliye;Ali Yazıcı kahvecilik,berberlik ve kasaplık;Hasan Yazıcı odunculuk ve bakkalcılık;Mustafa Yazıcı ise üniversite okuyordu.

Mübadele ile gelen ailenin çocukları ve torunları hayatlarından memnundur.Yaşanmış hikayeyi 1972 yılına kadar yazdım.Genelde anlatılan öyküler acı ve ızdırap dolu!Büyüklerimden ne duyduysam onu yazdım.Devamlı Allah'a şükreden ve huzurlu olduklarını belirttiklerinden bende yaşım gereği tanık olduklarımı yazdım.

Torun Hüsnü Yazıcı olarak yaşanmış önemli bir olayı yazdığım için mutluyum(Kaynak:Hüsnü Yazıcı Hocam)


5 Temmuz 2021 Pazartesi

Mübadillerden Kalan Hatıralar-7

 

-Selanik'ten gelen mübadiller,bellerindeki aba beyaz kuşaktan dolayı Ala Kuşaklılar olarak adlandırılırmıştı.(Kaynak:Hüseyin Üstün/Aydoğdu Köyü)


-Babam nenemin karnında 6 ay suren bi göçebe hayatı ile Yunanistan'dan Türkiye'ye göçmüşler bu süre tam 6 ay yurdun çeşitli şehirlerde İstanbul ve Samsun da geçmiş ve şimdiki köyümüze geldikten tam 3 ay sonra babam dünyaya gelmiş sonra kocahasanın mümin ağa. Daha sonra dikmenin naillerin annesi Ayşe abla tekekiranda dünyaya gelmiştir bu bilgiler durmuş enistemin hanımı Halide halamdan alınmıştır. (Bilgileri bize aktaran Hüseyin Üstün/Aydoğdu Köyü )


-Mubadilleri ve hayvanlarını taşıyan gemi samsun sahiline yaklaşınca o zaman deniz simdiki

askeriyenin(baruthanenin yukarıla) orala ka geliymisti.Ayvancıkla kıyıya inince nakak susadılasa tuzlu sudan doyunca içmişler.askeriyenin o yokuşu çıkarlaka ayvancıklan hepici telef olmuş. (Kaynak:Mübadil Mehmet Kiya oğlu Kami Pala-Aydoğdu Köyü)


--Bizim dedeler Selanik'ten ta gelmeden Aydoğdu da yaşayan Rumlar köyü bi türlü terk etmemişler.Yerli köylülere direnmişler.Aşaki çeşmenin orda yuvarlak bi taş varmıştı böyük, gülamlıla(Bahçekonak)onu almak için katır arabası ile üj bej kişi göndermişler.Rumlar bunları öldürmüş sade küçük bi kızanı sağ bırakmışla gülama gidince anlat diye.10 sene öncesine kadar bu kızan gülam da yasiymistı ve bu tanık oldugu olayı anlatıymıstı. (Kaynak:Şaymiye Günel-Aydoğdu )


Selanik Vilayeti-Kılkış(Avrethisar)Kazası'na Bağlı Köy,Mahalle Ve Çiftlik İsimleri🇹🇷

Selanik Vilayeti-Kılkış(Avrethisar)Kazası  Köy : Paprat -Veisli -Nariş- Pişova -Serçeli -Muzgallı- Hacıeseler- Seslova -Pikova- Şeremetli- H...